Reşat Nuri Güntekin Sözleri

Evet, insanın bir cenaze arkasında yürüdüğü zaman, dünya hırslarından en temizlendiği zamandır. Diş ağrısı çok fena şey enişte, dedi. Fakat yeri belli olan, ağrılardan korkmamalı. Derinlerden gelen bazı ağrılar var ki…

Uğranılan haksızlıklara ve hakaretlere koyun gibi tahammül etmemek insanlığın başlangıcıdır evlat. İnsan ne kadar acı olursa olsun bir mecburiyeti kabul ettikten sonra içine sükun ve tevekkül geliyor.

İnsanlarda iyilik asıldır.

Allah ne yaparsa iyi yapar.

Yara sıcakken acımaz.

Doğru söze darılmak ayıptır.

İnsan, açık düşünmeli, açık söylemeli.

Kaza, insana kaştan, gözden yakındır.

Acımak bir süre sonra hissizleştiriyor insanı.

Artık kalbim öldü. Sevmeye kudretim kalmadı.

Seyahatler adeta roman vakalarına benziyor, dedi. İnsan,yolda tesadüf ettiği insanlarla çabuk dost oluyor, sonra ayrılırken adeta acı duyuyor.

Ben saadeti ikiye ayırırım. Başkalarından alınan saadet, başkalarına verilen saadet. Benim için hakiki saadet başkalarına verilen saadettir.

Hayata paçavra diyen, meğer ne doğru söylüyormuş.

Kolayca teselli edilecek dert insanı böyle ağlatmaz.

Aydınlık, hasta gözleri nasıl incitiyorsa, saadet de hasta gönülleri öyle sızlatıyor.

Evimdeki yalnızlıktan nasıl korktumsa içimdeki yalnızlıktan da öyle korkuyorum.

İnsan, kuyuya düşer gibi paldır küldür yuvarlanmaz. Böyle gafil mantıklarla kendini aldata aldata, alıştıra alıştıra namussuz olur.

Saadeti saklamak, derdi saklamaktan çok daha güç.

Beklemediğin zamanlarda olur, ne olacaksa.

Ölüm öyle bir şey ki insanı en büyük düşmanlarıyla barıştırıyor.

İnsan sevdiğinden uzak olursa onun sitemlerini bile hoş görür.

Sabit fikirler insanı, kanserler eti nasıl kemirirse öyle kemiriyor.

Hiçbir şey maziyi musiki parçaları kadar kuvvetle canlandırmıyor.

Galip insanlar için iyi ve merhametli olmak ne kolay ve şık bir jesttir.

İnsan ancak kaybettiği yahut kaybetmek üzere olduğu şeyleri böyle birdenbire sevmeye başlar. Günümün birkaç saatini kitaplara verdim. Okurken başka bir dünyaya girer bütün dertlerimi unuturdum.

Fakat nereye? İstanbul öyle bir hale gelmiş ki sokakta kaldırımların üstünde yatıp ölsen:” Acep insan açlığından nasıl ölürmüş hele bir seyredelim!” diye etrafına bir yığın ahali birikecek…

Üşümek mi? İnsanın içinde güneş yanarken üşümek mi?

Düşmesini istemeyen, zamana ayak uydurmasını bilmeliydi.

Felaketi ağır ağır haber vermek testere ile adam kesmeye benzer.

Derler ki; aşk, birine seni yok etme kudreti verip, bunu kullanmama hususunda ona itimat etmekmiş. Manzaralar, çehreler, hatıralar insandan uzaklaştığı nispette güzelleşir, şairaneleşir; türlü bulutlara, sislere, renklere bürünür.

İnsanlar için şöyle böyle deriz ama, aralarında iyileri de var… Fakat yazık ki, onlar, bu dünyada bir türlü bahtiyar olmanın yolunu bulamıyorlar. Ya bir çakır pençe arkadaşa düşüyorlar, ya akraba ahbap şerrine uğruyorlar. Sessizliklerine, saffetlerine, hilm ve tahammüllerine kurban olup gidiyorlar.

Bir hayale esir olan insanlar delilerin en büyükleridir.

Yaşamak hakikaten doyulmayacak kadar tatlı bir şey.

En uzun, en çaresiz geceni düşün. Sabah olmadı mı?

Halis muhabbet kavgasız, gürültüsüz olmaz derler.

Çok sevmek yetmez mühim olan güzel sevmek.

Bazı uykuların ağırlığından korkmak lazım.

Ne bileyim, insan kalbi, öyle anlaşılmaz bir şey ki!

İnsan birini sevmek felaketine uğradı mı esir gibi bir şey oluyor.

Ben kendi yolumda emin adımlarla yürüdükten sonra korkum ne?

Saklamaya çalışma nafile. Sevda, çocuk gözlerinden uyku gibi akıyor.

Çalışmak, bütün ruhuyla, kendini başkalarına vermek ne güzel şey!

İnsana en yakın akrabaları kalpsizce vurduktan sonra yabancılar vurmuş ne çıkar?

Çirkinin ağzındaki güzel söz, acizin ağzındaki haklı söz kadar boş faydasız bir şeydi.

Aynı duayı birbirinden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine kavuşurlar.

Akşam oldu mu şehir, bir kocaman kabristana dönüyor, yüreklere bir kasvettir çöküyor.

Mektepte bize şiir ezberletmişlerdi. İnsan, yaşadığı yerlerde beraber bulunduğu insanlara görünmez ince tellerle bağlanırmış; ayrılık vaktinde bu bağlar gerilmeye, kopan keman telleri gibi acı sesler çıkarmaya başlar, her birinin gönlümüzden kopup ayrılması, bir ayrı sızı uyandırırmış. Bunu yazan şair ne kadar haklıymış.

“Niye kitap okumuyorlar?” demek “Niye piyano çalmıyorlar?” demek gibi bir şeydir. Kafayı kitap okumaya alıştırmak parmakları piyano çalmaya alıştırmaktan kolay değildir. Ona göre yetişmek, ona göre hazırlanmak lazım gelirdi. Okumak bir kitaptan alınan elemanlarla kendine manevi bir dünya yapmak, onun içinde tek başına yaşayabilmektir. Bu, ta çocukluktan başlayan uzun alışkanlıklar ve egzersizler neticesidir.

Her şey gibi sevmek de parası, vakti, az çok rahatı olan insanlara mahsus bir imtiyazmış.

Elemlerde bir gizli şefkat var gibidir. Şikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara karşı daha az zalim olurlar.

Memleketin ancak okuyup yazmakla kurtulacağına inananlardanım.

Hastalar gibi, mesut olanlara da geceler öyle uzun geliyor ki.

Ayrılık, kuvvetli aşkları büyütür, hasta olanları büsbütün öldürür.

Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.

Yürümeye başlamış fikirleri yollarından alıkoymak mümkün değildir.

Fakat yüreğimdeki gizli yaralar vücudumdakilerden çok daha derindi.

Bazı tesadüfler insana elli senede öğrenemeyeceği şeyleri iki dakikada öğretiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir